Adımlar tam arkasında durdu. Ardından gelen sessizlik, her şeyden daha ürkütücüydü. Kalbi
hızlanıyor, boğazına kadar gelen korku nefesini kesiyordu. Zihni adeta boşaldı. O an, bir ses duydu. Tanıdığı bir ses.
“Sıra sana geldi. Hazır mısın?” dedi soğuk ve tanıdık bir ses. Rıdvan’ın gözleri irkildi. Bir an
inanamadı. Bu imkânsızdı. Bu sesin ona ait olması... Olamazdı! Nasıl olur? Zihni bu gerçekle
mücadele ederken tüm vücudu dondu. Kafasında patlayan sorular adeta içini kemiriyordu. "Bu... Bu nasıl olabilir?" İçinden haykırmak istedi, ama kelimeler boğazında düğümlendi. Sanki ölüm ona
sorular sormasına bile fırsat vermeyecekti. Aniden, boğazına dokunan soğuk metalin hissi tüm
bedenine yayıldı. Tüyler ürperten keskinliğiyle tenini delip geçti. Rıdvan’ın gözleri irileşti, nefesi
kesildi. O an, hayatın ondan hızla çekildiğini hissetti. Boğazındaki kesik, adeta bir baraj kapağının açılması gibi fışkıran kanlarla doldu. Rıdvan’ın her nefes alışında hırıltılar yükseldi. Kan, ayak
bileklerinden aşağı doğru süzülerek toprağa karışıyordu. Hayatının son anlarında, gözleri
bulanıklaşırken hâlâ inanamıyordu. Gerçekten bu kişi miydi? Neden? Neden ona ihanet etmişti?
Neden bu kadar soğukkanlıca öldürülüyordu? Rıdvan’ın son nefesi hırıltıyla boğazında takıldı,
gözleri karanlığa gömüldü. Bedenindeki son çırpınışlar da tükenirken, başı göğsüne düştü. Hayatı acımasızca kesilmişti.