Mutlak, muallak olduğundan beri insan; sınırlarını yukarıya taşıma cesaretini, haddini hep aradı ve kendince bulabilme aldatıcılığına inandı. Had bilmenin en makul biçimi de kuşkusuz edebiyattı. İfadeyi yukarılara taşısak da esasen yalnızca utangaç yağmurdu yüzümüze dokunan.
Söz cüret ettiği kadar yüceydi, anlam dil sıradanlığından feragat ettiği... Evrenin bütünü, âdemin yitimine neden olsa da her defasında söylem/ek kendinden çıkar renkli dehlizler bulabildi. Anlam, kurgu, eylem bu sınırlı tercihlerle anlatıldı. Dolayısıyla neyin olmadığından ziyade neden seçildiği daha baskın bir yazma arzusuna dönüştü.
Yazmak, roman, kurmaca bir yana; eleştiri, yorum çok yanaydı. İmkânları ve mümkünleri kadar yapmaktan yanaydı. İhtimal ki sözün kıyameti de zamanın kıymeti kadar olacak!..
Bu çalışma da sözün eleştirel sınırlarına yeni yorumlar getirme ve mevcutları yorumlama üzerine…