Aşağıdaki paragraf Hamidâbâd /Isparta Sağlık Müdürü Dr. Besim Zühdü Bey’in 1922 yılında yayınlanan Hamidabad Sancağı adlı eserinde yer alan “Han, Otel ve Hamamlar” bölümünden alınmıştır.
“Isparta’da otel hayatı maatteessüf/ne yazık ki Orta Çağ hayatının bir nişanesi olan hanlarda pek iptidai/ilkel döşenmiş odalarda cereyan eder. Anadolu’nun Müslüman şehirlerinde yatacak adam akıllı bir otel bulunmaz. Eğer o şehirde biraz Hristiyan sakini var ise o vakit parasıyla hem yemek yiyecek lokanta, hem de yatacak güzel bir otel bulunabilir. Ekseri otel ve lokantalar Hristiyanların elindedir. İslamların ne bir lokantası ne de otele benzer bir yatacak yerleri vardır. Kervansaray kabilinden otel yerleri vardır ki yolcular orada bir sedir üstünde balık istifi gibi dizilerek yatarlar. Gayet az sermayeler ile bir teşebbüs icra ve muhtelif mahallerde pansiyonlar, oteller, lokantalar, büyük gazinolar, pervakârlar/durup dinlenilen yerler, mütalaa salonları, yeni gelişmelere göre sıhhi hamamlar tesis ve küşadı/yeniden yapılması şayanı temennidir. Isparta merkez ve kazalarında sıhhi ve fenni şartlara uygun hamamlar yoktur.”
Bu paragrafı okuduk.
İnsan sorularıyla değerli bilgilere ulaşır. Ülkemizin tarihi üzerine sorularımız yoksa cevaplarımız da yok demektir.
Şimdi sorularımız soralım.
Dr. Besim Zühdü, “Anadolu’nun Müslüman şehirlerinde yatacak adam akıllı bir otel bulunmaz” diyor.
Neden bulunmaz?
Bir oteli işletmeye açmak çok mu zor?
Yine o, “Eğer o şehirde biraz Hristiyan sakini var ise o vakit parasıyla hem yemek yiyecek lokanta hem de yatacak güzel bir otel bulunabilir” diyor.
Temiz bir lokanta ve otel bulmak için Hıristiyan mı arayacağız?
Neden arayacağız?
Devamla o, “İslamların ne bir lokantası ne de otele benzer bir yatacak yerleri vardır.” diyor.
Bu İslamlar aklını mı yemişler? Görmüyorlar mı lokantacılık ve otelcilik nasıl yapılır?
Yine o, “Kervansaray kabilinden otel yerleri vardır ki yolcular orada bir sedir üstünde balık istifi gibi dizilerek yatarlar.” diyor.
Balık istifi gibi yatmayı neden kendilerine reva görürler?
Bu çalışma ülkenin tarihine karşı soruları olan insanlara cevap ararken masa başı bilgileri değil, arşiv bilgilerini verecektir.
Bu çalışma, ülkesi hakkında hakikati arayan, bilgiyi seven, soruları olanların heybesine bir kâse altın değerinde bilgi koyacaktır.
Osmanlı Devleti hangi askeri, ilmi, siyasi, ekonomik, dini, ahlaki, sosyal ve felsefi anlayışlarla parçalandı?
Türkiye Cumhuriyeti hangi askeri, ilmi, siyasi, ekonomik, dini, ahlaki, sosyal ve felsefi anlayışlarla kuruldu? Bu gibi soruları çoğaltalım ki, hakikate giden yolda onu arayan olalım.
Kitabımıza ad vermek için dostlarımla konuşurken birçok ad öneriyordum. Tıp bilim insanı Prof. Dr. Mehmet Dumlu, “Cumhuriyet’in Nezafeti” olabilir mi? dedi. Çalışmamızın bir bölümü de “Nezafete Riayet” bölümü. Çok da iyi olur dedim.
Böylece kitabın künyesi ortaya çıktı.
Nezafet Arapça bir sözcük. Hz. Muhammed: “En nezafetü mine’l iman yani Arılık, temizlik imandandır.” buyurdular.
Kitabımızın künyesine uygun olarak: Cumhuriyet arılanma, temizlenmedir. Cumhuriyet fazilettir. Cumhuriyet bu fazilete ve arılığa inan insanların eseridir.
Çalışmalarımda yardımlarını gördüğüm dostlarımı unutma olmaz. Düşün arkadaşlarım Prof. Dr. Mehmet Dumlu, Prof. Dr. Samih Bayrakçeken ve Prof. Dr. Hüsnü Kürşat Beylere teşekkür ederim. Tashihte emeği geçen dostum Prof. Dr. Mehmet Vural’a, kaynak bulmada yardımlarını gördüğüm sosyolog Murat Üral ve ilahiyatçı Abdulkadir Kızıltepe ile ham metni okuyup tashih eden Yüksek Lisans öğrencim Süleyman Şimşek Beyefendilere teşekkür ederim. Kitabın kapağı ve hazırlanmasında emeği geçen Covit-19 salgınında kaybettiğimiz dostum Mehmet Vural’ın bizlere yadigârı olan oğlu Çağrı Vural’a ve kitabın basımında emeğini esirgemeyen Fenomen Yayıncılığın emektarlarına müteşekkirim.
Yine yazılarımı bilgisayara yazarken: -Babacığım ne bitmez yazılar!” diye sitem eden oğlum Ahmet Ediz’e, zahmetime katlanan emekli El Sanatları Öğretmeni eşim Hülya Saltuklu Hanımefendi’ye teşekkür ederim.