Devletin resmi görevlisi olan vaiz, camiye gitmek üzere yavaş yavaş yola koyuldu. Diyanet teşkilatından bu haftaki vaaz konusu gönderilmediği için Allah`a şükretti. Çünkü geçen hafta cuma vaazıyla ilgili olarak gönderilen tebilğe göre * Laikliğin dinsizlik olmadığı * anlatılacaktı!... Fakat bunun nasıl anlatılacağı, daha doğrusu bu işin nasıl becerileceği hiç belirtilmemişti!
Oysa bu dinin peygamberi, aynı zamanda devlet başkanıydı. Bu dinin asli kaynağı olan Kur`an-ı Kerim`de, devlet yönetimiyle ilgili birçok hükümler vardı. Böyle bir durumda peygamberi ve Kur`an-ı Kerim`i devletten nasıl ayıracak ve cemaatin gözüne baka baka *Allah (c.c.) bir devletin hangi hükümlerle idare edildiğine hiç karışmaz!* ifadesini nasıl söylecekti?
Vaazdan önceki iki-üç gün hep bunu düşündü! Bu konuda Baba`nın ve bazı politikacıların söylediklerini tekrarlamaktan başka çare yoktu. Bu meseleyi en güzel onlar kıvırıyor, en saçma yorumu, en büyük bir ciddiyetle onlar söylüyorlardı. Nitekim geçen haftaki cuma hutbesine bu düşüncelerle çıkmış, Allah affetsin(!) , laikliğin dinsizlik olmadığını adeta bir politikacı gibi anlatmıştı. Fakat * Benim işçim, benim köylüm...* diyen Baba`nın uslubundan etkilenerek, vaazında * Benim müslümanım, benim kullarım...* demesi, cemaatteki birkaç kişinin nedense sinirlenmesine yol açmıştı!..