Anadolu halk kültüründe, kışın en soğuk günlerinde ortaya çıkan ve insanları, sevdikleri kişilerin seslerini taklit ederek büyülemesiyle bilinen bir habis ruh: Congolos!
“Yüreğine bir kor gibi düşen bu sesin cazibesine kayıtsız kalabilecek âdemoğlu yoktu yeryüzünde. Yıllar içerisinde bozkırda olgunlaşmış, yankısı meşe ağaçlarından binbir çeşit yabani otlara, çiğ damlalarından ekin başaklarına, buz gibi akan pınar oluklarından kelebek kanatlarına değip durmuş; tatlanmış gibiydi. Dağlara çarpsa unufak edebilecek gücünü buradan alıyordu belki de. Narin olduğu kadar da tehlikeliydi. Bildiği bütün anlamları barındırıyordu bu çığlık.”
Samet Doğan, Congolos’ta, dünyayı yuvarlak değil, kat kat gören bir köy çocuğunun gözünden, başka âlemlerle günümüzde kurulan bir tanıklık hikâyesini anlatıyor.
Kırsalın ve kentin, ustalıklı bir üslupla kıyaslandığı bu roman, halk anlatılarında duymaya alışık olduğumuz varlıklar aracılığıyla cümbüşlü bir çağdaş anlatıya dönüşüyor. Congolos, birbirlerine eklemlenen bölümler boyunca, yaşamın ve ölümün, gerçeğin ve rüyanın; kısacası iki dünyanın yakınlaştığı, neredeyse birleştiği büyülü ve çarpıcı bir eser…