Ey mazlumların yüreğinden kalkıp bir haziran vakti
dipsiz kuyulara düşen ecelsiz çığlık!
Ey dokunulmazlığına ant içilmiş
dostluğun emanet edildiği çöl merhameti!
Ey sahra gönlü!
Ey “kalbinde gizlediği ateşle gözyaşlarının
kucağında ölen” sevgili!
Acep bu fani güzergâhta
“garip mesajları olan bu çirkin kulübede”
yağmursuz, gürültülü bulutlar altında,
“kardan adamlar” ikliminde
simurg vadilerinin bir dağ gibi çöktüğü omuzlarda,
aşk mabedinde,
umut mihrâbında,
sözü çoğaltan ve kalabalıklaştıranlar arasında…
nasibin ne ki!