Kitleler, bir yerlerden bir yerlere sürükleniyordu; içinde insanlarla…
Düşünceler, değişime uğruyordu; kökleşmiş yargılarla…
Haritalar, yeniden çiziliyordu; üzerindeki devletlerle…
Devletler, kendilerini kamplaşmaların içinde buluyordu; içinde ordularla…
Karanlığa doğru evrilen bir gün gibiydi yaşanılanlar ve o günün gecesinden doğacak olan ama dillendirilmeyen bir şafaktı beklenilen.
1908 ihtilali sonrası yeni dönemde kendini önce Trablusgarp, sonra Balkan ve nihayet dört bir yanı ateş çemberi ile sarılmış vaziyette Cihan Harbi’nin içinde bulan Türkiye’nin panoramasında manzara-i umumiye buydu.
*Mahşerin Yalnızı*; cepheden cepheye sürüklenen Mühendis Ali ile bu savrulmaların çöküşe evirildiği yıllarda karşısına bir güneş gibi doğan muallim namzedi Samiha’ya karşı duyduğu aşkın mahremiyeti ile memleketin kaderine bağlanan kaderlerindeki belirsizlikle beklemeye bırakılmış bir vuslatın kuluçkasında yaşananların hikâyesidir.