Tükendi
Stok AlarmıUzun yıllardan beri, insanların doğuştan getirdiğine inanılan, belli bir zeka katsayısına sahip olduğu ve yaşamını neredeyse hiç değişmeyen bu zekayla sürdürdüğü görüşü hakimdi. Bu görüşe göre zekanın sözel ve matematiksel olmak üzere iki ana bölüme ayrıldığı ve her insanın zekasının bu bölümlerden birinin daha baskın olacak şekilde yapılanmış olduğu kabul ediliyordu. Ve 1980’lerin sonlarına kadar bir insanın zeki olduğunu söyleyebilmek için o kişinin normal olarak ifade edilen sayısal bir değerin üzerinde zeka puanı alması gerekiyordu. Bu inanış doğrultusunda da uzun yıllar çocuklara hem evde, hem okulda sadece matematiksel ve/ veya sözel yanlarını geliştirmeye yönelik, ezbere dayalı, yaratıcılıklarını ve özgün yönlerini ortaya koyamayacakları bir eğitim verildi.
1990’ların başından itibaren bir öğrenme psikologu olan Howard Gardner, zeka kavramına farklı bir boyut getirdi. "Çoklu Zeka Teorisi" denen bu görüşe göre, zekanın bir veya iki boyutta değil, her bireyin farklı derecelerde, çeşitli boyutlarda zeka türlerine sahip olduğu görüşü ortaya atıldı. Ve her insanda 8 farklı zeka türünün farklı düzeylerde bulunduğu görüşü benimsendi. Artık IQ’nun (zeka katsayısı) kişinin okulda ve yaşamdaki başarı konusunda tek başına bir gösterge olmadığı bilinnmektedir.