"Günlük hayatında -ve daha çok da zihninde- derin çelişkiler, geçmişe dönük pişmanlıklar, geleceğe yönelik belirsizlik ve umutsuzluklar içindeki Âtıf, bir tür kaygı nöbeti geçirir. Aslında ömrünün tamamı, süresi uzatılmış ve şiddeti kısmen düşürülmüş bir nöbet hali gibidir. Hayatın ve toplumun bir kenara attığı, kendisine sorulsa bizzat kendini attırmış olan, toplumdan kaçan, bir toplum kaçağı olarak, yersiz yurtsuz, dünsüz ve yarınsız yaşamında, dışarıdan bakılsa önemsiz addedilecek ama ona göre gayet mühim yaşam olayları arasında günlerini geçirmektedir. Metin çoğunlukla dışarıdan, yer yer de bizzat iç sesi tarafından yazılan bir günce gibi ilerler.
Sürekli bir gelirin ve kendine uygun bir sosyal çevrenin, daha da vahimi, bu durumlara uyum sağlama kapasitesinin yokluğunda o ilçeden bu şehre, o dağ evinden bu arkadaşın yanına, şu tarladan bu ofise sürüklenmektedir. Kendine güvensizliğin ötesinde herhangi bir şeye güvenin söz konusu olamayacağının felsefi olarak farkında olan kahraman, fırlatılıp atıldığı dünya sahnesinde tabiri caizse fırlatılma anına doğru farkında olmaksızın ilerler. Fırlatma benzetmesi ile sözü devam ettirip bağlamak gerekirse, içinde bulunduğu kapsül, fırlatma merkezine düşecek, içinden sağ çıkan Âtıf, merkezin kalbine girecektir. "