Tükendi
Stok AlarmıDönüyor burgaç
Dünya üstten yanlardan daralıyor
Ovalardan
Dar geçitlere sürülen sığırlar gibi
Bir gün ister istemez
Karşısında olacaksın kaçtıklarının
Dua et
O gün henüz mahşer olmasın.
A.C.Z.
Şöyle demişti o büyük kalp kırıklığı içinde Salih bin Şerif, başlarına gelen belanın büyüklüğünü anlatmak için:
“Öyle bir felakete uğradık ki Endülüs’te biz Üstümüze devrildi sanki Şehlan ve Uhud dağları.”
Bilindiği gibi Ebul Beka’nın, II. Bayezid’a gösterilsin diye yazdığı o meşhur şiirden iki dizedir yukarıdaki satırlar. Hikâyesi, topyekûn bir soykırımla karşılaşan Endülüs Müslümanlarının feryadını, suyun ötesindeki İstanbul’da Türk ülkesine duyurabilmekti. Duyurdu da. Çok da bir şey yapamadık ama. Tarihin büyük döngüsü devam etti.
Bugün birkaç mimari eser dışında bir şey kalmadı orada. Endülüslü şairin gözlerini çevirip yardım isteyeceği bir yer de vardı.
Bugün, yani İsa’nın doğumuna raptedilen miladi tarihin iki bin yirmi dördüncü yılında, Gazze’de artık yavaş yavaş hepimizin gündeminden de çekilen tarihin en büyük soykırımı hâlâ devam ediyor. Gözlerini çevirip yardım isteyecekleri çok bir yerleri de yok ne yazık ki. Türk ülkesi yine yardım elini uzatamıyor.
Ellerimizin kiri içinde bir Ömer zaten beklemiyoruz da Çağrı Bey oğlu Alp Arslan da yok, Kutalmışoğlu Kılıçarslan da Halep atabeğimiz Nureddin Zengi de yok, Hıttin’de görünen Selahaddin de...
Tarihin tam burasında ince hesaplarımız ve büyük öngörülerimizle onurumuzu da düğümlemiş ilm-i siyasetin ilmeğiyle yaşıyoruz zannediyoruz işte. Ateşli çağrılar ile ustalıklı sessizlik arasında sıkışıp kaldık.
Çocukların açlıktan öldüğü ve bunu izlemek zorunda kaldığımız günlerin ağırlığı altında insan kalmaktan söz edemeyiz. Öfkeliyiz. Elimizdeki tek şey de bu. Öfkemizi gün geçtikçe bilemek ve yükseltmek zorundayız. Bildiğimiz ve söyleyebileceğimiz tek şey de bu.
Öfkemiz, İsrail sapkınlığı ve onu destekleyen Amerikan silahına değil. Onların düşmanıyız. Varlıklarını, varlığımızın tehdidi olarak görüyoruz. O değil. Öfkemiz, henüz ve hâlâ yapabileceğimiz tek şey olan boykot konusunda umarsız davrananlara yönelmek zorunda. Yüzlerce gündür süren bir soykırım karşısında, ölümlerin bir rakama indirgendiği bu yerde, bu soykırımı destekleyen, hafifseyen, küçülten, normalleştiren herkese ve her şeye karşı öfkeli olmak zorundayız. Ramazan’ı fırsat bilip, boykotu ısrarla keskinleştirmemiz gerekiyor. Daha sert, daha öfkeli. Bu bir hatırlatma olsun. Vaktin en azizi Ramazan Ayı’nı idrak edeceğiz. Kalplerimize merhamet koysun diye Allah’a dua etmeliyiz.
İşimiz zor, yolumuz uzun, dünya cehennem.