Analar çocuklarına sıkıca sarıldılar, herkes bildikleri binlerce yıllık duaları okudu. Erkekler silaha davranmadılar, o gün erkeklik yapmadılar. Ateş topu zikzak bile çizmeden, dosdoğru çadırlara yaklaştığında, arkasından şimşek gibi gelen bir kara atlı gördüler ve iyice afalladılar, feryat ettiler. Birkaçı diz çöktü, başıyla ellerini havaya kaldırmış öylece yalvarıyordu......Öldürmeyen Allah öldürmez, diye sağ kalmasına bir anlam vermeye çalıştı. O kahrolası dayıları köylerini basınca onca akrabası ölmüştü; onca çocuk... Yüzünü bile göremediği pek sevgili babası gibi soylu dedesi, koskoca Seyitxan, hepsi, hepsi bir anda yitip gitmişlerdi. Doğarken annesini öldürmüştü, ama yaşlı, kederli Enci’nin sarıldığı o küçücük bebek bir türlü ölmek nedir bilmiyordu. Çilosman, kahpe felek bu; evet kader bu, diye bir kere daha dilerini sıktı. Eğer felek böyle istemeseydi o bunca tehlikeye, bunca kahıra rağmen yaşayabilir miydi hiç. Kimsecikler çekemezdi bu derdi. Dünyanın bu yükü çekilir gibi değildi. Ve o sırf tüm bu dertleri çeksin diye sanki dokuz canlıydı...
Yayınevi
:
Belge Yayınları
2. Hamur