Tükendi
Stok AlarmıFakir Baykurt, öykülerinde köy yaşamının sertliği, yoksulluk, cahillik, taassup, batıl inanç, sömürü gibi sorunları ele alarak köylünün maddi ve manevi dünyasını toplumsalcı ve gerçekçi bir bakıştan işliyor. Gözlemlerden, canlı tanıklıklardan yola çıkan yazar, günlük konuşma dilini öyküye taşıyarak zaman zaman mizahi bir dil kullanıyor; bürokrasinin çarkları arasında sıkışan ama içinde de bir umudu barındıran *sıradan insanı*, yaşadığı yerin atmosferiyle birlikte çarpıcı bir biçimde betimliyor.
Fakir Baykurt’un ilk öykü kitabı olan ve 1955’te yayınlanan Çilli’yi Karın Ağrısı ve Cüce ile birlikte yeniden okurla buluşturuyoruz:
*Selver, sofrayı kaldırdıktan sonra leğen ıbrık getirdi, elimizi ağzımızı yıkattı. Sonra da kapının dibine çekilip oturdu. Diz çökmüştü. Ellerini saygılı saygılı dizlerine koymuştu. Kıpırdamadan bekliyordu. Susuyordu. Ara sıra göz ucuyla yüzüne bakıyordum. Çilleri kıpır kıpır ediyordu sanki. Gözleri sık sık bende, bazan babasında, bazan da anasındaydı. Bu Selver, temiz çarşaflı, yumuşak, yataklarda yatmalıydı. Sabunların en kötüsü olmayan bol köpüklü bir kalıp sabunla saçını başını, kulaklarını,kulaklarının ardını, orasını burasını iyice oğmalı, terini kirini temizlemeliydi. Ayaklarını, topuklarını, sıcak suya batırılmış sabunlu bezlerle oğmalı, oğmalı, ak pak etmeliydi. Bu bilekler temizlenmeli, bu dudaklar, bu burun deliklerinin önleri, bu gözlerin öpülecek yerleri, bu kaşlar, karşıdan baktığın zaman derisinin delikleri görünecek duruma gelmeliydi. Temizliğinden altın suyuna batmış gibi ışıldayan saçları, kokulu, patiska çarşaflı yataklara gömülmeli, öylece uyumalıydı. Ne uyurdu, ne tatlı uyurdu bu Selver!* (Çilli)