Batı Cephesi düzenli ordusunu yeniden kuran ve bu yüzden Çerkez Ethem’in başkaldırmasına yol açan İnönü şöyle demişti: *Gösteri yürüyüşleriyle, telgraflarla ve en sonunda gerilla ile bir sonuç alabilir miyiz? İçinde bulunduğumuz koşullar en sonunda bir savaşa varacaktır. Büyük ölçüde bir çatışmaya varacaktır. Karşımızdaki Yunan ordusunu yenmemiz gerek. Benim hesabıma ve kanıma göre, Türkiye bugünkü hali ile Yunan ordusunu yenebilir. Bunu yapabiliriz. Ama ordumuz yok. Bir ordu kadrosu var. Bu kadro ile bu güçle bir şey yapamayız. Yenemeyiz. Çıkar yol, orduyu kurmak ve büyük silahlı çatışmaya hazırlanmaktır.*
Ordu kuruluşunun zorluklarını yine en iyi İnönü dile getiriyor: *Orduyu kurmak için asker alıyoruz, sabahleyin giydiriyoruz, donatıyoruz, silahlandırıyoruz, akşamüzeri hepsi gidiyorlar.* Gerillanın gelişme nedenleri arasında toplumun savunma duygusunu gerçekleştirmek gibi hem soylu hem de gerçek güdülerden başka nedenler de vardır ve bunlar birinciler gibi soylu sayılamazdı, girişilen yağmalardan pay almak ve düzenli ordudaki er ve subayların aldığı maaşlardan birkaç kat fazla maaş almak gibi maddi; suç ortaklığı, öldürülme korkusu gibi manevi nedenler. Bu konuda İsmet Paşa’nın Çerkez Ethem’in kardeşlerinden Reşit’le olan bir konuşması oldukça açıklayıcıdır:
* ‘Siz gittiğiniz yerde vuruyorsunuz, kırıyorsunuz, yağma ediyorsunuz, sonra da bu halkın içinden bu halkın çocuklarını alıyorsunuz ve bunlar sizin sadık adamlarınız oluyor. Nasıl yapabiliyorsunuz bunu?’ Güldü: ‘Usulü vardır onun,’ dedi. Ben, ‘Nedir, nasıl bir usuldür?’ dedim. Reşit Bey anlatmaya başladı, ‘Gidersin, işin gereğini yaparsın, sonra da orada gözüne kestirdiğin adamları alırsın, onları suç ortağı yaparsın. Kendilerine talan yaptırırsın, düşmanı olanlara düşmanlarını vurdurtursun. Suça bulaşmış olurlar. Artık bunlar köylerine gidip de vatandaşları ile doğal ilişkiye giremez duruma gelirler. Bütün yaşamları boyunca, kurtuluşları size bağlılıktadır.’ Reşit Bey bana kendi usullerini anlattığı zaman sordu, ‘Bunları yapabilir misiniz?’ Ben, ‘Sizin yaptıklarınızın hiçbirini yapamayız,’ dedim. O da, ‘Öyleyse orduyu da yapamazsınız,’ demişti.*