Göründüğü kadarıyla içeride iki kişiydiler. Yeni soluklanmışlardı ki, sığındıkları metruk yapının ağır demir kapısı bir kedinin geçebileceği kadar aralandı. Önce bir baş uzandı, birkaç saniye sonra iki kişi süzüldü içeri. Işık düştü ince bir ağaç kalınlığında, boylu boyunca.
Çanlar, siyasetin zamanı ve şehirleri altüst ettiğini duyurmak için çalıyor. Petersburg’da, Neva Caddesi’nde kızakla kayılan güzel ve sakin günler... Sonra devrimin saatleri, sonra şehrin ismini Leningrad yapmak için gelen Bolşevikler... Ülkesinden uzakta, Konstantinopol’de, Çukurcuma sokaklarında o eski sakinliği beyhude arayan bir kadın... Ajanlar, muhbirler, istihbarat servisleri... Genelevler, revüler, perükar salonları arasında kışı çıkartan, baharı başlatan hayata tutunma çabası... Stalinistler ve Troçkistler... Paris’e ve oradan Barcelona’ya, İspanya İç Savaşı’nın çetin bir cephesine varan bir öfke... Geçmiş günlerden gelecek güne. Nereye varır bu mücadele?
Gün Zileli, Bolşevik Devrimi’nden Gezi Parkı’na, şimdiki zaman direnişlerine, isyanla ve yaşam iştahıyla geçen bir ömrü anlatıyor. Dirençli, sokağı çağıran, gencecik.