Batı dillerinin çoğundu "mısra`ın mukabilinde kullanılan kelime, aynı zamanda "ayet"i de karşılar; çünki, Hak kelamı şiire benzer. Daha doğru bir söyleyişle, şiir nüzul edeni taklide çalışır. Şair, bir yandan en yüce kelamı örnek alarak şiir düzmeye, diğer yandan da onun kalbindeki yerini ifadeye uğraşır. Bu yüzdendir ki, şairin ledünniyat ile münasebeti bizimkine benzemez. Şair Mevla`yı zikrin, onu tefekkürün, ona taabbüdün, ona rabtolmanın en kestirme yolu diye şiiri gördükçe, yavaş yavaş kristalize olur ve sonunda sözü bir sünuhata, bir tuluata dönüşür. İşte bu şanslı kullara "vehbi şair" denir.
Elinizdeki kitap, XIX. asırdan 333 ismin şiirlerini içeriyor. "Kesbi şair"in "vehbi şair" olma cehdinin her merhalesinden farklı örnekler... kimi yolun başında, kimi varmak istediği yerde... Kimi bir gülistan peşinde, kimi gülünü bulmuş da dalında "lisan-ı asafir"den şakıyor. kimi can derdinde, kimi candan geçmiş bile... Ama hepsi de samimi ve okunmaya değer... Her okuma, eski bir tecrübeyi paylaşmak değil midir?