Bir gün, sevdalanmış ışık karanlığa. Onun kapkara saçlarına, umursamazlığına… Yaklaşmış usulca yanına ve fısıldamış kulağına: *Seni seviyorum.*
Bu söz çok hoşuna gitmişti karanlığın. Çünkü herkes korkarmış karanlıktan ve kimse sevmezmiş karanlığı.
Işık ve karanlık birbirlerinin olmuşlar. Sevgileri artmış günden güne. Sevildikçe ışık daha da parlamış, coşmuş.
Işık parladıkça karanlık zayıflamaya başlamış. Zayıfladıkça kaybolmaya…
Ama yokmuş gözünde hiçbir şey.
Aşıkmış ya, düşünememiş sonunda yok olacağını.
Işık fark etmiş karanlığın çaresizliğini.
Sevdasının, sevdasını yok ettiğini fark etmiş.
Bükmüş boynunu ışık ve sevdasını yüregine gömüp kaçmış karanlıktan.
Karanlık üzülmüş. Ağlamış geceler boyu. Ağladıkça tekrar kararmaya, güçlenmeye başlamış. O ana kadar fark etmediğini, ağlarken fark etmiş. Bazı sevdalar, zarar verir sevdiğine. Ve ne kadar çok seversen, o kadar çabuk kaybedersin. Anlamış neden kaçtığını ışığın kendisinden.
Anlamış o zaman, ne kadar büyükse sevda, o kadar imkansızdır aşk. Ve nekadar uzaksa gözleri, o kadar unutulmazdır. Ne kadar seversen birini, o kadar kavuşulmazındır…