Çam Sakızı her okunuşunda değişik tat veren ve yılların ötesine göz kırpan bir dokuya sahiptir. Yazarın iddialı bir dil kullanıp şiirsel bir üslupla kaleme aldığı roman, yirminci yüzyılın ikinci yarısında yaşanan toplumsal olayları anlatır. Küçük şehirde başlayan olaylar örgüsü, bir çiftlikte bütün hızıyla devam eder.
İlkinde Azize karakteri öne çıkarılarak sevgi, kin, nefret, öç alma tutkusu gibi güçlü duygularla örülü gençlik öyküsü sürdürülürken çiftlikte yaşanan olayların yükselen zindeliği okuyucuyu derinden sarsar. Romanda bazı karakterlerin gerçek kişilerden derin izler taşıdığı da bir gerçektir. Yazarın yaşam birikimini kullandığı Çam Sakızı’nda insana ait ne varsa onlara adanmış bir destan niteliği taşır.
Çam Sakızı büyülü anlatımıyla insanın içini okşayan bir şarkının tınısı gibidir. Hikaye müthiş bir finalle kapanır. Ağır biçimde yaralanan Dilaver’e, nişanlısının bir avuç *çam sakızı* uzatması çok manidardır!