Kolombiya’da, Cajambre Nehri’nin Pasifiğe karıştığı bölgedeki küçük kasabalardan birinde güzelliği, isyankârlığı ve özgür ruhu ile dillere destan olmuş Ruperta adlı bir genç kadın, gecenin karanlığında vurularak ölür. Bu talihsiz ölüm, bildiğimiz gerçekliğe kendi gerçekliğiyle meydan okuyan Cajambre’de büyük üzüntü ve endişeyle karşılanır. Katilin bulunması, Ruperta’nın ‘gölgesi’nin rahata ermesi ve sonsuza dek dağlarda dolaşmaması için elzemdir.
Gergin, tehlikeli ve her türden ölümcül yaratıkla çevrili yağmur ormanlarının derin sessizliği ve sonsuz gürültüsü içinde süregiden bu sıra dışı araştırma, Batı’ya yabancı ama aynı zamanda onu kapsamayı da başarmış gizemli bir dünyayı okurun ayağına seriyor.
*Ruperta’yı öldüren şey geceydi.*
Güzel, inatçı, çapkın, başına buyruk ve talihsiz genç bir kadının, Ruperta’nın gizemli ölümü, Cajambre’nin tekdüze yaşamını sarsıntıya uğratır. Pasifiğe dökülen tehlikeli bir nehrin kıyısında, sürprizlerle dolu cangılın içindeki bu gözlerden uzak kasabanın barışçıl insanları, genç ölünün kötü yazgısında yaklaşan fırtınanın alametlerini okur.
Altın ve toprağa sahip olma isteği, korkuyla beklenen zenci isyanı, cennete gitmeyi bekleyen ruhlar, yeni yeşeren bir aşk, cangılı sessizleştiren müzik, söylentilerin bulanıklaştırdığı gerçeklik; Cajambre’de her şey, Latin Amerika’nın sonsuzmuş gibi görünen neşesi ve kederiyle yoğrulur. Kolombiyalı yazar Armando Romero’nun bu eşsiz anlatısı, yenilikçi olduğu kadar Latin Amerika’nın güçlü edebi geleneğine de yürekten bağlı.