“Nasıl ki insanların empati duyguları yaşlandıkça azalıyorsa, insanlığın yaşı da artık bencilleşme noktasına gelmişti. Olması gereken oldu. Daha erken önlem alınmalıydı ama maalesef... İnsanlık ölecek ve ardından bir bebek olarak yeniden doğacak.”
Meryem Gültabak, Bütün İyiler Öldü romanında hem tanıdık hem de yabancı bir evren kuruyor. Bir tarafta şemsitrenler, şemsikopterler, minivizyonlar, genetik temizlenmeler, Vadililer, “İyilik Kitabı” yer alıyor; diğer tarafta da insanlığı bekleyen bir gelecek olarak hayli tanıdık büyük bir kıtlık, plantasyonlar, yeni dünya arayışları. Her şeyin ortasında ise kibriyle, zaaflarıyla, içgüdüleriyle, inancıyla, merakıyla, şüpheleriyle insan. Bir tarafta Dal, diğer tarafta Elma ve aralarındaki sınırlar ötesi bağ...
“Gemi hızlanıyor. Patlayan cesetlerin coşkun gösterisi başlıyor. Geçmiştekiler, büyük kıtlık geldiğinde aslında tam da insanlığa yaraşır şekilde hareket etmişler. Kıtlığı durdurmamışlar, uzay araştırmalarına hız vermişler. Sömürüp yok edebilecekleri başka bir konağa sıçramak için… Parazit değil de nedir o zaman insan?”