Londra-İstanbul uçağı gökyüzünü kaplamış beyaz bulutların arasında süzülürken, belirsiz düşüncelere dalmış, sessizlik içinde, dalgın dalgın bulutları seyrediyordum. Sanki esaretten kurtulmuş bir köle gibi tatlı bir mutluluk içindeydim. Mitolojide melekler şehri olan beyaz bulutlar huzur veriyor, yüreğimi ısıtıyordu. Hayatın içinden geçerken yaşamın tek mutluluğu sadece başarı ve şöhret değildir. Bulutlardan sıyrılıp alçalmaya başladığımızda, İstanbul’un parıldayıp göz kırpan ışıkları, kıvrılarak uzayan masmavi boğazı gözleri kamaştırıyordu. Birden bir Albatros kuşu olmayı arzuladım. Gökyüzünden hiç inmeyip, bir gözüyle geceleri uyuyan. Diğer bir gözüyle ise karaya inmeden, engin, mavi denizler üstünde aylarca uçan bir Albatros kuşu…