Mülkün sahibi konusunda Kur`an`da yer alan en çarpıcı ayetlerden birisi Mü`min Suresi 16. ayettir. Bu ayetin sonunda, Allah`ın kıyamet gününde huzurunda toplayacağı insanlara "Bu mülk kimindir?" şeklinde hitap edeceği anlatılmaktadır. Bu hitap, duyma basiretine sahip olanlar için yaşadığımız alemde her an yenilenmekte; nefsimiz, dolayısıyla bizim zannettiğimiz ve sahiblendiğimiz bedenimizin / varlığımızın da aslı sahibinin Allah olduğu gerçeğini bize hatırlatmaktadır.
Kur`an, Allah`ın göklerin, yerin ve her ikisi arasındaki varlıkların Rabbi / sahibi ve yaratıcısı olduğunu sürekli vurgular. Bunun irfani anlamı, tüm bu varlıkların Allah`ın "tecelli"si olduğu gerçeğidir. Öyleyse aleme böyle bir gözle / anlayışla bakan bir kişi, bu alemin her zerresinden / vechinden kendini "izhar" eden Allah`ın "Bu mülk kimindir?" sözünü "can kulağı" ile duymaktadır. Böyle bir sözü duyanın ise kendisine varlık vermesi, yaşadığı mülke "benim" demesi artık mümkün müdür? Göklerin ve yerin mülkiyetinin / egemenliğinin yalnızca Allah`ın olması, bu ikisi arasında insanın hizmetine verilen her varlığın birer emanet olduğu gerçeğini de bize hatırlatmaktadır. Bu noktadan bakıldığında Ruh`un taşıyıcısı olan beden de diğer varlıklar içerisinde insana verilmiş en anlamlı mülktür. Çünkü Allah`ın tasarruf ve tecellîsinin kemaline yalnızca insânın bedeni/mülkü vasıta olmaktadır.
Allah`ın lütfu ile ferdi kıyametlerini yaşayarak nefsaniyetlerini kendi rûhaniyetlerinde ifna / yok edenler sonunda kendilerinin zannettikleri variyetlerinin yani beden mülklerinin kendilerine ait olmadığını yakînen keşfetmişlerdir. Artık onların cesedinden, nefsinden ve Ruh`undan işleyen Hakk`ın fiilleri ve isimleri olmuştur.