Ozan’ın sessizliği ise hem çorbacı için, hem köylülerin çoğu için suçlamaların kabûlü gibiydi. Hem *Sükût ikrârdandır* dememişler mi? Koca Ozan, önce boynuna dayanan kılıcı indirdi, sonra da boynunda hafifçe akan kanı sildi ve köylülere dönüp, konuşmaya başladı.
*İçeride iki yiğit yatıyor. Şafak vaktinden beri dövüşen iki yiğit. Ne için dövüştüklerini bilmiyorum. Allah’ın izniyle, iyileştiklerinde sorarız. Lâkin birbirlerine ölesiye, öldüresiye saldıran iki yiğit, bunlar...
Şu bağlamam şâhiddir ki, ömrüm boyunca çok ölüm gördüm, çok üzüldüm, çok defâ karalar bağladım. Amma ve lâkin, şimdiki kara bağlamam, yatan yiğitler için değildir. Allah’ın izniyle iyileşirler... Ayağa kalkarlar. Ama bu ikisini kurtaran, onlar için cânını veren yiğit... O yok...*
*Mehmed...*
Bu okuyacağınız kitâb, Türk’ün Türk’ü kırmasının son hikâyesidir. Yazarın daha önceki iki kitâbında da Türk’ün Türk’ü öldürmesi konu edilmişti. Bozkırın Savaşçısı, 17. yüzyılın başlarında Anadolu köylüsünün bir yandan Osmanlı, bir yandan Celâlî, bir yandan eşkıyâlar, bir yandan da sûhteler (medreseliler) arasında nasıl kaldığını anlatıyor.
Bozkırın İsyanı Celâlî İsyanlarını konu alıyor. Bu isyânların nasıl çıktığını, yayıldığını ve yıllar boyunca Osmanlı’nın Anadolu’da nasıl hâkimiyetini kaybettiğini anlatıyor. Eserin Anadolu’daki yangını anlatma ve anlama noktasında oldukça önemli bir yer edineceğini düşünüyoruz...