*Gitmem gerekiyor* dedin ve gittin… Gitme diyemezdim.. Dudaklarım tebessüm etti, yüreğim ağladı için için… Gitmen gerekiyordu demek, gittin. Gideceğini söyleyecek kadar yürekli olduğun için, bir kez daha sevilmeye değerdin aslında. Sustu dilim, ses etmedim.
Oysa daha geniş zamanlar hayal etmiştim. Bir düşün ortasında uyanmaya meyilliydim. Madem gitmen lazım, ne diyebilirim?
Sensizliğe alışmak sorun değil, zaten hep sensizdim. Sen gelince eksik olanın ne olduğunu anlamıştım. Kalbimin ortasında duran o koca boşluğu kaplamıştı varlığın. Biraz daha kalsan, deli gibi sevecektim.
*Böyle bitmez ama git. Peki, niye böyle bitmez? Eksik bir şey kalmışsa niye git? Evet, aşk çok güzel ama bizler aşk kadar güzel miyiz? Aşk; cesaret, iyi bir kalp, erdem, içtenlik ve kendini adama gerektirir. Hangisi bizde yeteri kadar var? Ya duvarlarımız? Aşkı bu denli özlerken bu duvarlar niye durmadan örülür? Duvarın ardında kim aşkını yaşamış? Aşk teslimiyetse, onu kötülüğe ve bin bir türlü entrikaya çeviren hırslar ve acımasızlıklar nerede saklı duruyor? Bedenlerimizi bedel ödemeden doyururken, ruhlarımızın neden bu denli ıssız kaldığını kaçımız düşündü? Candan Ünal hayatımızın bu yakıcı ve bilinmezlik dolu sorularının peşinden koşuyor. Tıpkı aşk gibi cesaretle, erdemle, zırhlarından soyunarak yazmış. Candan Ünal’ın yazıları sesi kadar içten, çarpıcı ve büyüleyici… O git demiş ama ben onun yazılarını okuyunca kendime döndüm, böyle bitmesin diye…*