Dilin hareket özgürlüğünün sekteye uğradığı anda birdenbire tekrar kitabı karıştırmaya başladı. Her cümle içinde barındırdığı mana itibarı ile derin bir okyanusu andırıyordu. Ve her cümlenin sonunda daha da derinlere batıyordu. Kitabı ağır ağır çevirdiği sırada yapraklar arasına sıkıştırılmış beyaz bir kâğıt parçası gözüne çarptı. İlk aşamada pek oralı olmadı ama kâğıdın üzerindeki el yazısı aklını bulandırmıştı bir kere. Nihayet merakına yenik düşüp kâğıtta yazılı olan notu okudu.
"Divitlerle akıtsam gülüşlerini içime, tutsam, tutsam ve nihayetsiz sevsem seni, lekesiz kalbinde yatsam... Sen, firdevs bakışlı safderun kadın ve sen, reyhan kokulum, sevgini gönlümün neresine sığdırsam, derdini hangi kuyuya atsam da saklasam?"
Cemre`nin yıllardır sesi soluğu çıkmayan kalbi ilk kez böylesine bir tepkime göstermişti. Daha önce de çok defa canı acımış, kalbi kıstırılmış, tüm cümleleri toza dumana bulanmış, gıkı çıkmamıştı. Bu defa neden sessizliğin yuttuğu çığlıklar başkaldırıyordu yüreğinin en tenha yerinden? Bu his Uğur’dan aşina olduğu kıskançlık duygusuna da bütünüyle benzemiyordu hiç. En sevdiği oyuncağını kaybetme korkusuna da ve hatta kaybetmiş olmaya da…