Boş Pencere, bizi, varlığın terk edilmişliği ile dikkati çeken evine, ünlemeden çağırıyor. Ellerimizi kaşlarımıza siper ederek her yaşantıyı tozlanmaya bırakan *şimdi*den bakar bakmaz içeri, bakanın bakılan olduğu bir oyunda buluyoruz kendimizi.
Yaşamın kavurucu sıcağını gölgeye çeken, gölgedekini yakmayan bir güneşe çıkaran Boş Pencere’de dile gelen *Anlar*, *Anımsayışlar*, *Sayıklayışlar* ve *Küçürek Dalışlar*da geçmişin tozu şimdinin rüzgârıyla çiçeklenecek bir düşüncenin rüyasına taşınıyor. Bir anlam bulmak üzere ötede beride yer tutmuş yaşantıları gün yüzüne çıkaran, kelimelerin büyüsüdür. Bu büyüyle Boş Pencere’den bakanların gördüğü rüyada okunan, rüyayı görendir aynı zamanda. Kitaptaki öykülerin her biri, kelimelerle görülen bir rüya.
İzleri süren anlatıcının kendi de bir iz olan Boş Pencere’den gördükleri, yokluğa varlık kazandıran kelimelerdedir. Nihayetinde ve daima başlangıç noktasına dönüşü işaret eden kelimeler: Hem nedir yazmak, hatırlamaktan başka? Bekir Şakir Konyalı, bu uyarıcı retorik soru ile varlığın hâllerini bellek üzerinden kurguluyor. Her bir öyküde, insanın toplumla karşılaşması sürecindeki ağırlığı duyuruyor.