David Harvey’in önsözünü yazdığı bu çalışma, Yunanistan, Türkiye, Arjantin ve ABD gibi farklı lokasyonlarda, kitlesel protesto hareketleri nihayetinde demokrasinin ne anlama gelmesi gerektiği sorusunu gündeme getiriyor. Occupy da dâhil olmak üzere bu yatay hareketler, devrimci sosyal değişimin temeli olarak katılımcı demokrasiyi uygulama rolünü üstlenmekte ve bunu talep etmekte.
Uluslararası düzeyde iki aktivist-aydın tarafından kaleme alınan ve İspanya, Venezüella, Arjantin, ABD, Türkiye ve diğer noktalardaki hareket katılımcıları ile yapılan geniş çaplı röportajlara dayanan bu kitap, meclislerin, doğrudan demokrasi forumlarının ve yeni hareketler ile savunulan örgütsel biçimlerin geniş bir portresi olmasının yanı sıra, Atina’dan Zuccoti Park’a kadar geçen tarihsel süreçte doğrudan ve katılımcı demokrasinin analitik yapısını inceliyor. Ayrıca bu yeni hareketler, liberal demokrasinin günümüzde veya daha öncesinde demokratik olmadığının da altını çiziyor.
Günümüzde hala Küresel çapta büyüyen bir ret (kabul etmeme) hareketinden ve bu reddedişte de bir yaradılış hareketinden söz etmek mümkün. Azzelini ve Sitrin bunu, “Milyonlar ‘Hayır!’ diye bağırarak kabul etmediklerini gösteriyor.” şeklinde ifade ediyor.
Azzellini ve Sitrin, ABD, Yunanistan, Türkiye, İspanya, Mısır ve Arjantin’deki modern hareketlerin ortak yönlerini keşfederken, tarihte yaşanan çeşitli deneyimlerin hepsini tek bir formülasyon üzerinden ifade etmiyor. Bunun yerine, hareketlerin hepsinin çağımızın küresel direniş DNA’sını oluşturan unsurlar biçiminde ifade ediyor. Bölge, meclis, uyuşmazlık, popüler güç, yataycılık ve özyönetim, anahtar kelimeleriyle hareketleri anlatıyorlar.
Konseptlerin veya kavramların birçoğu 1990’lardan bu yana özellikle Latin Amerika’da yükselmeye başladı. Kitap, karşımıza kitlesel siyaset üzerinde, geleneksel anlamlar ve sonuçları -solcu ve sağcı bilginlerin noksanlıkları- reddederek gayet anlaşılır ve kullanışlı bir kaynak olarak çıkıyor.
Kitabın isminden de anlaşılacağı üzere, isyan hareketleri hakkında konuşmak, yazarlar ve aktivistler için hassas bir konudur; yani bir kitap veya eleştirel bir yazı da aynı ölçüde bizi temsil edemez. Başka bir deyişle, yazarlar bu hareketlerin küresel niteliğine dair kapsamlı fikirler sunarken, hareketlerin temel değerlerine nasıl saygılı olabilir ki? Kitap, hareket katılımcıları ile yapılan röportajları barındırıyor. Bu anlamda denilebilir ki kitap, kolektif bir eser ve okuyucu için daha heyecan verici bir şekil almıştır.
Ayrıca son bölümde Azzellini, Rojava izlenimlerine yer vermiş ve diğer ülkelerdeki kütlesel hareketlerin mücadele biçimleri ile olan benzerliğine dikkat çekmiştir.