Adam çağrıya kulak vererek mescide yöneldi. Su “soğuk ve acıydı.” Mescidin bahçesine bir tüccar tezgâh açmıştı; tesbih, takke ve zikirmatik satıyordu. (Batı’nın ilmini ve fennini aldıkça din de kolaylaşıyordu. Namazmatik kime nasip olacaktı acaba?..) Mescide merdivenlerden çıkılıyordu; topraktan uzaklaştırmışlardı mescidi. Mescidin etrafı kalın duvarlarla çevriliydi; sokaktan uzaklaştırmışlardı mescidi. Ayakkabılar kilitli dolaplara konuluyordu; ahlaktan uzaklaştırmışlardı mescidi. İmam üniformalıydı; cemaatten uzaklaştırmışlardı imamı.
Adam boğulayazdı. Mescidin penceresinden atlayıp caddeye koştu. Hırkasını yere serdi, Rabb’ine yöneldi. Adamın başına toplandı insanlar. O aldırmadı bakışlara, gülüşmelere, aşağılamalara… İki polis geldi. Adamı eyleminden vazgeçirmekti maksatları. Adamın etrafını boşalttılar. Beyaz şeritlerle kordona aldılar olay mahallini. Kimseyi yaklaştırmadılar adama. Kendileri de yaklaşamadılar. Niçin geldiklerini unuttular.
Adam bir avuç toprak serpti etraftakilerin gözlerine; dimdik doğruldu, yürüdü yürüdü yürüdü. Kordonun arasından ellerini kollarını sallaya sallaya geçti. Fark etmediler onu.