“Niceleri geldi, neler-neler istediler ve sonunda dünyayı bırakıp gittiler. Oysa sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi? Bil ki o gidenlerde senin gibiydiler?” diyen Mevlana’ya sitemimiz hiç olmadı ve hiç de böyle bir derdimiz olmadı. Okuyarak son satırlarına geldiğiniz bu kitap; yıllar önce yaşanmış, dostluk lezzetinde kalmış, gülkurusuna dönmüş değerlerin, kutu açılıp da yıllar sonra gün yüzüne çıkışı gibi bir şey, bu yazılanlar. Yazarken dedik ya “Biz de gençtik bir zamanlar” bu günün gençleri, taşı koyar gediğine, o günü bizimle yaşarken. Belki bilinmez bir gün bilinir olurken; bu günün dünyasına gömülüp, ıssız karanlıklarda, ışıksız kalana ışık olur. Kim bilir; yol olur, yoldaş olur, dost olur, köşeler dönülür, engeller aşılır, dikenler gül, hayat gülistan olur. Anlatılır ılık-ılık, çise-çise konuşulur; dünler bugün anı olur, tadında yaşanılır, yarınlara ders olur. Andıkça o günler dostlara tebessüm olur, selam olur, dua olur…