Sıradan hayatların sıradan olmayan hikayesi Bir Yaşamın Güncesi
*Sıradan insaların hayatını tarihe mal etmek edebiyatçıların görevidir.* demişti yazar bir dostum. Kralların ve kahramanların anlatıldığı destanların içinde önemsiz figürler olarak yer alan, oysa o destanın baş kahramanın oradan oraya savrulan vücudlaşmış halidir sıradan insan. Sıradan hayatların, ani gelişen ve çoğumuzun kader dediği tesadüfler zincirine eklemlenmesi halidir öykü. Sıradan insanın sıradan hallerinin, sevinçte olduğu gibi kederde de mutlak bir yalnızlığa aktığını aşırı betimlemelere, süslü sözlere düşmeden düşmeden anlatan Mustafa Suphi, içine doğduğu coğrafyanın bilge ama bir o kadarda hoyrat coğrafyasının insanlarının hallerinden birini, sinema diliyle anlattığı bu metin yaşanmış olan ve yaşanılacak olana göndermedir de aynı zamanda. Okuduktan sonra unutacağınız ama bir gün *Ben bunu yaşamıştım.* dedirtecek kadar yalın bir dili var M. Suphi’nin. Okuduğunuz da, bir daha geri dönüp göz gezdirin sayfalara. Göreceksiniz ki, orada, o sayfalar arasında olan olaylar ve geçen konuşmalar, bir süre önce bir komşunuzun belki de sizin evinizin duvarları içinde yankılandı. Sıradan hayatlarımızın sıradan tanıklıklarına ustaca bir sadelikle dokunan bu duyarlı kalemin gezindiği zamanlardan devşirdiği bu öykü hepimizin öyküsüdür. Sır da burada saklıdır.