Eve geldi. Önce çocuklarına bir şey belli etmemeye çalıştı.
Ama içi içini yiyor, için için ağlıyordu. Tutamadı kendini önce Zühre`ye sarıldı. Höykürmeye başladı.
Beş yaşındaki Zühre anlamıştı: "Vay anam! Oy anam" diyerek feryada başladı.
Ali`nin ona sus, diyecek hali kalmamıştı. Hasan`a sarıldı, Haydar`ı kucağına aldı, Evdeki feryadı duyan çevrede oturanlar koşup geldiler. Birkaç erkek Ali`yi alıp evden dışan çıkardılar. Kadınlar, çocuklan teselli etmeye, gözyaşlannı silmeye çalışıyorlardı. ..."
"Mehmet usta büyük körüğün önünde Hasan`ı dövüyordu. Gayri ihtiyari dükkana doğru yöneldi.
Haylazlık yapan oğlunu o da azarlayacak, hatta bir tokat vuracaktı. Dükkana girdi: "Hayırlı işler usta. Bir yaramazlık mı yaptı?" diye sordu.
Mehmet usta bir şey söylemeden Hasan ellerini babasına uzattı.
Avuçlarının içi patlamış, kanlı sular sızıyordu. Bu haliyle daha hızlı körük çekmediği için ustası dövüyordu: Ali öksüzünün haline dayanamadı: "Usta usta!" dedi. "
Ben sana eti senin kemiği benim, dedim ama, sen kemiğine de sahip olmak istiyorsun." Sonra Ali`ye döndü: "Düş önüme lan!" diye ekledi.
" Hasan Süzer yaşadığı bu güzelliklere ve içinde gark olduğu iltifat denizine rağmen, yalnızları yaşıyordu. Etrafını çeviren kalabalıklardan sıyrılıp odasına çekildiği bir akşam, kalemi eline almış, kağıda şunlan yazmıştı: