Nazlı Eray, Tozlu Altın Kafes’ten sonra anılarını anlatmaya devam ediyorSihirli bir dünyanın eşiğinde, parmaklarımın ucuna kalkmış, hayata bakıyorum.Eski bir aşk, iki erkek, iki şehir; yaşlı bir halanın belleğinin sınırlarında aranan, bulunmaya çalışılan bir yitik yaşam, onun ellerini sımsıkı tutup kaybolmuş bir dünya ile kurulabilen tuhaf bağlantı; İstanbul’un bir rüyada kalmış tüm değişik köşeleri; güneşli ve gölgeli halleriyle annemin sureti.Aşkın peşine düşüp gidilen çılgın bir Konya yolculuğu. Sıcak yaz günlerine dönüşen karlı geceler, gümüş bir tepsi gibi parlayan Eymir Gölü ve kıyısında kulağıma fısıldanan ürkek bir "Seni seviyorum."Aşkın bir şehri değiştirişi, kader yumağına takılan bir insanın mutluluğu arayışı, eski insanlar, eski yıllar, eski evler ve onların içinde saklı kalmış rüyalar... Yaşanamamış aşklar, yıllar sonra siyah beyaz kuğulu bir kartpostaldan bulunup çıkartılmaları; İnkılap Sokak’taki küçük ev, bozkırın bana sunduğu sonsuz gece. Gökte gümüş bir ay. Karlı gecelerde hatırladığım anneannem.Gecenin kocaman bir kara panter gibi kaçıp gidişi. Kardeşim Mümtaz’ın mavi pelerinli bir kuş olarak sonbahar bahçeme gelişi. Kullanılmayan telefon tuşları, birbirine söylenmeyen duygular, ruh sessizliği, durgun fırtına. Sevdiğim iki şehir arasında bir kâğıt gibi yırtılışım. Duygularda bir nar çatlaması.Yanıma gel, gözlerime bak, ellerimi tut, "Seni seviyorum" de. Yanımızda Eymir Gölü olsun. Geçmişi bir sihirbazın renkli fuları gibi boynuma sarmış olayım. Sonra Fevzi gelsin, her şeyi bozsun!
2. Hamur