Bütün yazı rüzgârdan uçuşan tül perdeler, saten çarşaflar ve kuştüyü yastıklar arasında geçirdiler. Buse`nin uyumasını zar zor bekliyorlar, yatmasıyla birlikte aceleleri varmış ya da bir yerden emir almışçasına soyunup kendilerini birbirlerinin kollarına atıyorlardı. Bazen kavga eder gibi, bazen uzlaşıp barışır gibi, çığlık çığlığa ya da asude bir gecenin ritmine uyarak sakin, kimi zaman kan ter içinde ama her defasında büyük bir istek ve heyecanla sevişiyorlardı.
Bir erkek, sevgilisinin dört yaşındaki kızına cinsel taciz suçlamasıyla kendini bir anda cezaevinde bulursa ne olur? Üstelik bu erkek kendi halinde saf bir Anadolu delikanlısıyken, sevgilisi kentli ve alımlı bir kadınsa? Suçlu mu, suçsuz mu? Adi bir pedofili olayı mı, talihsiz bir yanlış anlama mı?
Mehmet Anıl, tam da bu noktada başlatıyor romanını:
Biz, Harun`u cezaevine düşmesiyle tanımaya başladık. Bu bir perişanlık halidir.
Yargılanma sürecine Harun`un akıl tutulması eşlik eder; başlangıçta sınırda kişilik bozukluğu olarak teşhis edilen rahatsızlığı, geri dönüşü olanaksız boyutlara uzanır. Harun, son umut olarak sığındığı dinde kurtuluşu bulabilecek midir?
Bir Perişanlık Hali, bir taraftan Harun`un dramının öykülendiği, diğer taraftansa yargılama sürecinin sorgulandığı çift katmanlı bir anlatı düzlemi üzerinde kurgulanmış, son satıra kadar okurun merak duygusunu ayakta tutan ve bunların ötesinde; sevgi(sizlik), delilik, adalet kavramlarını sorgulatırken aynı zamanda eğlendiren bir roman.