“Hamile kadının doğumu yakın. Kadın, hasta hâlsiz ve çaresizdir. Her şey tamam, köylü ve hamile eşi sıkıca tutunurlar halatlara. Bütün umutlar bu halata bağlı. Halatın bir ucunda yaşam, öte ucunda ölüm vardır. Bu halat ölümle yaşam arasındaki tek bağdır. Azgın suların üzerindeki halatın ucunda karı koca ve dünyaya gelmek için Zap’ı aşmaya çalışan anne karnındaki bir bebek. Zeyno kadın, içine doğmuşçasına, kocasından son bir istekte bulunur. Zeyno, korkudan titremekte ve kocasına sarılıp tutunarak, “Ölmeden buradan karşıya geçebilirsek çocuğumun ismini Umut koyalım” der ve “Ya Allah” diyerek halatlara sıkıca sarılırlar. Karşıya geçmeye çalışırlar. Zap’ın ortasında iken dengeleri bozulur, ne kadar çabalasa da ip ellerinden kayar ve Zap’ın azgın sularına düşerler. Zap’ın azgın suları arasında kaybolup giderler. Umutları, doğmamış Umut’la birlikte suya gömülür. Halat için sıra bekleyen iki üç köylünün yapacağı hiçbir şey yoktur. Ağıt yakmaktan, ardından bağırıp çağırmaktan başka. Ellerini dizlerine vura vura Kürtçe ağıtlar yakılır. Ağıtların yankıları dağları taşları inletir. Zap delirmiştir. Umut tükenmiştir. Umut’un, umutları çılgın sulara gömülmüştür. Zap azgın ve gaddardır. Acımasızca alıp götürür onları. Zeyno’nun doğmamış, Umut bebeğinin umutlarını yutar ve yok eder.”