Hikâye anlatıcılığının görkemi ve tuzakları üzerine kaleydoskobik bir meditasyon…
Henry James, “Kurgu evinin bir değil, bir milyon penceresi vardır,” diye yazmıştı. Gerald Murnane bu sözleri başlangıç noktası olarak alır ve hayatta olduğu gibi hikâye anlatımında da güvenin önemine ve ihanet olasılığına odaklanır. Bu evin sakinleri tam olarak kimlerdir ve kendi pencerelerinden gördükleri nedir?
Bir Milyon Pencere’deki iç içe geçmiş öyküler; yazar ile okur, çocuk ile ebeveyn, kız arkadaş ile erkek arkadaş, karı ile koca arasındaki gerilimli ilişkiyi sınıyor. Murnane`in kurgusunu; batan güneşin uzaktaki pencerelere yansıması, sınırsız gibi görünen çayırlar, siyah saçlı kadınlardan oluşan bir alay, ormandaki bir açıklık, çivit mavisi ve gümüş grisi renkler, genç bir kadının gizemli ölümü gibi imgeler ve onlarla ilişkili duygular örüyor. Bu imgeler, desenlerinin karmaşıklığı nedeniyle bir kaleydoskobu andırır ve okuru gerçeklik ile kurgu, görünen ile görünmeyen dünyalar arasındaki ilişkiyi sorgulamaya iter.
“İçinde kaybolabileceğim kadar karmaşık bir metin yazabilmeyi isterdim,” diyen Murnane, kurgusal karakterlerin kaderini, olayların sıralanış mantığını düşünmeyi seven, bir kurgu eserin sunduğu hikâyeden daha fazlasına talip olan okuyucular ve yazmaya ilgi duyan herkes için karmaşık, keyifli, eksantrik bir okuma vadediyor.