Artık özlemiyorum seni.
Olur olmadık zamanlarda aklıma gelmiyorsun mesela.
Gecenin en karanlık saatlerinde, kışın soğuğuna inat
beni terk ettiğin yere gidip hıçkıra hıçkıra ağlamıyorum.
Adının geçtiği cümlelerde duraksamıyorum,
seninle aynı adı taşıyan kişilere karşı ön yargılı bakmıyorum artık.
Hatırlıyor musun? Herhangi bir yazıda senin adın geçince
üstüne kalp çizerdim; artık kalp dahi çizmiyorum.
Merak etme, karalamıyorum da adının geçtiği yerleri.
Çünkü bazı şeyler artık karalamaya bile değmiyor.
Ben bugün biraz yorgunum, biraz hüzünlü, biraz da hissiz.
Şehrimin en ücra köşelerinde başıboş dolanıyorum, kimsesiz.
Yalnızlık acıtmıyor artık beni.
Çünkü sensizliğe alıştığım gibi, yalnızlığa da alıştım.
Alışmak zorundaydım.
Hüzünlü kaldırımlar, akşamüzeri boş sokaklar,
sebepsiz yere terk eden insanlar, gidişine diye kaldırılan kadehler,
hepsi bi’ anlamsız geliyor artık.
Tıpkı senin gidişin gibi.