Kader korkunç bir canavara dönüşmüş her taraftan saldırıyordu hem de hiç ara vermeden. Saldırı öylesine şiddetliydi ki ömür billah kendime gelemezdim. O gencecik yaşımda beni acınacak bir kederle arkadaş yapmıştı. Kalbim bir mezarlığa dönüşmüş, ruhum yavaş yavaş o mezarlığın soğuk ürkütücü izbeliğinde sönüyordu. Zaman aktıkça daha bir kötüleşiyor, kendimi kaybetmiş bir duygunun hükmünde buluyordum. Boğazıma yapışmış olan bu kaderden kendimi kurtaracak kadar güçlü hissetmiyordum. Sabra ve zamana sığınacak akla da sahip değildim. Ölümün gölgesi altında geleceğe dair ne umudum vardı ne de hayal kurabilecek heyecana sahiptim. Kalın bir sisin içinde gece gündüz bir hayalet gibi dolanıp duruyordum artık. Ve durmadan da ucu bucağı belirsiz bir karanlığa sürükleniyor, suskunluk içinde kendi kendimi yiyordum. Ama salt elem keder değildi yaşamım. Cılızda olsa yüreğimin bir köşesinde yaşayan Haco`nun verdikleri de vardı. Garip bazen acı, bazen tatlı ufacık kıvılcımlar gibi çakıp çakıp duruyordu. Öylesine küçük ve belirsizdiler ki sıcaklıklarını henüz hissetmiyordum. Anlamsız bir şekilde dolanıp duruyorlardı içimde. Artık her şeye kayıtsız bir yaşamın kıyısında dalgalara bırakmıştım kendimi. Çok çok sonraları yavaş yavaş hayatın dokunuşları beni ayakta tuttu.