Başımı demirlere dayadım. Ayaklarımı uzattım. Bileğim halâ ağrıyordu, içim kazınmaya başlamıştı. Bütün gün bir şey yemediğimi hatırladım. Bu gece de aç yatacaktım demek. Babam keşke bana bir şeyler bıraksa diye geçirdim içimden. Derken, devenin beni gelip bu gece gezmeye götüreceği geldi aklıma. Birden yerimden fırladım, koşmaya başladım. Oyuncakçı, dükkânını kapatmıştı. Ama ben demir kapının ardından oyuncakların seslerini duyuyordum. Trenler çufçuf ederek geçiyor, düdüğünü öttürüyordu. Koca ayı mitralyözün başına geçmiş, her tarafa kurşun yağdırıyordu. Güzel bebekler çok korkmuşlardı. Maymunlar bir köşeden ötekine sıçrıyor, kimi zaman da gelip devenin kuyruğuna asılıyorlardı. Bu arada deve kızıyor, onlara küfrediyordu. Uzun kulak dişlerini gıcırdatarak anırıyordu. Ayı, yavrularını, taş bebekleri sırtına almış, zıplayıp duruyordu. Deve, duvardaki saatin tik taklarını dinliyor, birisiyle buluşacakmış gibi kulaklarını oynatıyordu. Bir kedi sepetten yumurta aşırıyordu. Tavşanlar kuşku içinde karşı rafta ki avcıya bakıyorlardı. Siyah bir maymun, vitrindeki benim mızıkamı dudaklarına sürerek güzel sesler çıkarıyordu. Taksiler, otobüsler taş bebekleri bindirmişler, gezdiriyorlardı.