Babam ülkesini temsil eden bir yazardı, şairdi. Kısacık yaşamına sayısız ödül sığdırmıştı. Aynı zamanda doktordu, nöro-psikiyatrdı. Hani bugün ülkemizde mumla aranan aydınlardandı. Zaten onu diri diri ateşe verenler yazdığı bir dizeyi okumuş olsalar, değil onu ateşe vermek, boynuna sarılırlardı. Yıllar boyunca mezarına çiçek bırakırken, usulca ağlarken öğrettiği sağduyuyu yitirmemeye özen gösterdim. Ama zaman zaman gerçek cehennem oldu. İçimden taştı, gürül gürül akan ırmak oldu. Soruyorum size... Ben şimdi çocuğuma senin deden şairdi, yazardı, doktordu, bu ülkenin aydınlık yüzüydü ama yakıldı nasıl diyeceğim? Ona hiçbir şey ayaklanmaya kalkmış cehalet kadar korkunç olamaz derken aynı zamanda insanların bir gün tekrar diri diri yakılmayacağına nasıl inandıracağım? Çünkü eğer kimlik bir vatandaşlık belgesiyse, babamın yanmış kimliği hâlâ çalışma masasında duruyor. Eğer kimlik devletin resmi belgesiyle babamın yanmış kimliği her gün bana bakıyor.
Eren Aysan