"...birlikte Mesud’un hurmalarını toplamaya gittik. (…) Çok fazla insan vardı. Hepsini de tanıyordum. O ise sanki onu ilgilendirmeyen bir şeymiş gibi kalabalıktan uzak duruyordu, halbuki toplanılan hurmalar onun hurmalarıydı. Bazen de bakışlarını, hafif sesler çıkararak düşen hurmalara çeviriyordu. Bir defasında hurma ağacının tepesindeki bir çocuğa yanlış kestiği için kızıp bağırmıştı: *Dikkat et! Hurma ağacının kalbini kesme!...*
*...Nebil ellerini dizlerine koymuş kumda oturuyordu. Vidad ise deniz kenarında yürüyerek sinirlerini yatıştıran ritüellerini gerçekleştiriyor, ayaklarını suya teslim ediyordu. Hayat enerjisinin çoğu geri gelmişti. Nebil ise duygu ve düşüncelerini bir deftere yazıyordu. Vidad`ı düşündü, o dalsız bir gül gibiydi. Sonra kendi kendine yazdı: *Ormanın gecesi, sahilin gecesinden daha yeğdir. Ben baykuşun, yarasanın, çekirgenin, kurbağanın, tilkinin sesini seviyorum. Ama burada her şey bu kumun altında gömülü...*