Tükendi
Stok AlarmıRâbiatü’l-Adeviyye, İslâm tarihinin ikinci asrında yaşamış, zâhid-sûfîler cemiyetinin en önemli simalarından ve sonraki sûfîlerin öncülerinden biridir. İlahî aşkı idraki, dünyaya karşı zâhidâne tutumu ve cezbeli-coşkun tavırlarıyla tanınmış, asırlar boyunca sözleri nakledilmiş, menkabeleri anlatılmıştır. Müslüman kadının sahabe sonrası timsallerinden biri olan Hazreti Râbia, kadın olmak açısından bu tabi rolü taşımakla birlikte, kâmil bir insan olmak açısından cinsler ve cinsiyetler üstü bir makama sahiptir.
İddialar ve üstünlük yarışı üzerine kurulmuş modern hayatta, kadının erkekle bir bütün ve insan cinsinde tevhit olduğu anlayışı hayatımızda giderek bulanıklaşıyor. Râbia bir er kişi olarak, kadın-erkek bütün hakikat âşıklarını, irfan yolunun yolcularını kendine dönmeye, dolayısıyla Hakk’ı bilmeye, tevhit olmaya çağırıyor. Çünkü kâmil insan, kadın veya erkek, metafizik olarak bütün cinslerin, türlerin, renklerin ve ayırıcı vasıfların üzerinde yer alan velayet makamının sahibidir.
Feridüddîn-i Attâr, kadının velayet âleminde erkekten farksız olduğunu belirtmek için şöyle der: “Rasûl-i Ekrem Efendimiz, Cenâb-ı Hakk’ın, suretlere yani dış yüze bakmadığını bildirir. Çünkü ehemmiyeti haiz olan cephe, dış yüz değildir. Belki, insanın iç yüzleridir, bazı maksatları ve niyetleridir. Onun için Peygamber Efendimiz insanların hesap günü kalplerinin niyetine göre toplanacaklarını bildirirler.”
Er kişi dediğimizde aslında raculiyet de denilen adamlığı, hakiki insanlığı anlarız. Bunlar içinde erkekler olduğu kadar kadınlar da vardır. Ancak ârifliğin mahviyeti, esrarı yanına İslâm’ın kadına lütfettiği mahremiyet de eklenince ârif kadınlarımızın tarihte bilinirliği ve tanınırlığı daha bir gizli hal almıştır. Bu her ne kadar bilgi açısından bir eksiklik olarak görünse de, bir yönüyle manevî dereceler açısından kulla Allah arasındaki mahremiyetin korunması bakımından bir lütuftur. Her dönemde gizli veya âşikar Allah’ın ârife kulları vardır ve olacaktır.
Ömer Rıza Doğrul tarafından, onlarca Arapça eser ve batı dillerinde yapılmış çalışmalar incelenerek kaleme alınmış olan elimizdeki eser, 1950’de tamamlanmıştır. Ömer Rıza, metinde dönemin şartlarına göre oldukça titiz ve ilmî bir üslup kullanmış, Râbia gibi bir kadın veli çıkarmış İslâm medeniyetine dikkat çekmeye gayret etmektedir.