O yaşadığı şokların, kışların, acıların yasını tutup mutsuzluğu seçmedi. Kurban olmaktansa, elindekilerle mutlu olmayı, gülmeyi, güldürmeyi seçti. Hayal kırıklıkları, yaralanmaları oldu ama geleceğe taşımadı. Sandıktaki eski resimler gibi sararmaya bıraktı. Belki de kendi tarzıyla yas tuttu; maskelerini takarak, gülümseyerek, severek, dünyayı boyayarak. Tecrübesi, gücü, inancı ve sabrıyla hayatla savaşan bir yönetmendi. Hayatın her darbesinde sarsıldı ama düşmedi. Gururla kalktı. İdeallerine ve umuda tutunarak ayakta kaldı. Şimdi sanat tahtının üzerinde oturuyor. Heybeti simgeleyen mor renklere bürünerek sarı saçlarını bir taç gibi başında taşıyor. Sihirbazın yansıması gibi yüreklerimizi ısıtıyor.
Mine Arasan `Yine sanatla iyileştim. Boyalarla doydum. Sayısız yaralarımı sevgi bantlarıyla, gülümsemeyle kapattım. Hüzünler her yere pusu kurmuştu sanki. Bazen mutluluk maskemi takmam şart oluyordu. Oğlum için, çocuklar için, resimlerimin içinden aşk geçmeliydi,` diyerek, armağan edercesine hayatını sanata adamış.
İlk ve son aşkı için, `O yokken bile varmışçasına seveceğime söz veriyorum,` diyecek kadar gerçek üstü bir aşk yaşamıştır.