"En-el insan" demeden "En-el Hak" demek hak değildir. Hepimiz kendini bilir bilinçle yaşıyor olsak, yani *insan oldum* diyebilsek, o kadar saydamlaşırız ki Hak’kın varlığı içimizde görünür olur da hiç kimse *En-el Hak* cübbesiyle dolaşmayı bir yüceliş ayrıcalığı yapamaz…
Tanrı’nın cenneti, insan bilincinin kendi varoluş kaderine sıfır etkide kaldığı bir ortamdır. Tanrı iradesine bağlanan cennette insan kendine özgün var-oluşunu tasarlayamaz. Bu nedenle kitabın ilgisi tanrısal cennete özlem değildir.
Kendi geçiciliğinde var ola gelen her şeyin çözüm bilgisini geleceğin bilincine aktarabilir olduğumuzu fark ettiğimizden beri, zaman kendi kaderimizin tasarımcısı olma yetki ve sorumluluğuyla kendini bilme zamanı olmuştur. Kendini bilmenin son bilgeliği de insanın kendi geçiciliğinde başkasına ‘tanrılık’ taslamaktan vazgeçmesi olacaktır. Çok şükür anlamışımdır ki, herkes kimseye değil sadece kendine `tanrılık` taslasa cennet dünyaya inmeye hazırdır.
İnsan kendi dünyasını mahvedebilecek ve aynı zamanda koruyup kollayabilir olan tek canlıdır. Bizi hiçbir din, felsefe ve bilim kurtaramaz; ta ki beynimiz tapınağımız oluncaya ve ibadetimiz kendini bilmiş bilincin vicdanıyla secdeye duruncaya kadar…
Bir kitabı bitirdiğimde çocuk doğurmuş gibi oluyorum. Dedim ki, *Bilincimin sözünü yazayım da ruhum sevinsin; çünkü yazarın ruhu okundukça dirilir…*