“Şiir”in yeri ayrı! Gönüllerin tahtına, hem de başköşeye kurulur her zaman.
“Kalemim var , hâlâ yazabilirim .
Güçlü kafiyeler dizebilirim .
Şiirle zincirler çözebilirim ,
Kılıçtan keskindir , kalemin ucu .”
“Ey Felek , bir deyiver , talebin nedir benden ,
Yıllarca yerden yere , çaldığın yetmedi mi ?
Bir canı var onu da , verecek naçiz beden ,
Bunca fani canını aldığın yetmedi mi ?”
İnsanı duygudan duyguya yolculuğa çıkarır ve bunun için etkili silahları vardır: Kelimeler!
“Sessizce gideceğim gecelerinden ,
Yastığımın üstüne
Zümrüdüanka’nın tüyü konacak
Ve solgun bir gül yaprağı düşecek yere,
Duymayacaksın.”
İlk ve vazgeçilmez edebi tür olan şiir, her ne kadar yıpratılsa, dejenere edilse, karakteri zayıflatılmaya çalışılsa da, daha güçlü bir haykırışla her dem yeniden doğar.
“İmgelerin içinde boğuluyorum ,
Devrik cümlelerim kıyama kalktı
Metaforlar isyan ediyor yüklediğim anlamlara
Kafiyelere sözüm geçmiyor
Hece ölçülerine sığmıyor kelimeler
Coşkun seller gibi taşıyorlar aruz kalıplarından.
Kelimelerimi serbest bırakıyorum ,
Hepsi sözleşmiş gibi terk ediyorlar ,
“Duygulanıp , şiir olacağız!” diyorlar.
Keyifle arkalarından bakıyorum .
Şiir yazmak , bildiğin gibi değil !”
Bu kitapta yalnızca “ŞİİR” bekliyor, özleme gark olmuş gönülleri.