Adımlarını gördüğü manzaraya yöneltmek istiyordu ama yapamıyor, kontrol edemiyordu ayaklarını. Annesi 5 metre ilerisindeydi, üzerinde en sevdiği siyah elbisesi vardı. Saçlarını taramış, hafif makyaj yapmıştı. Boynunda kolye yerine urgan vardı, ölüme sarılırken özenmiş, süslenmişti. Gözünden akan yaşlar, parkeye dökülüyor ufak çaplı bir göl oluşturuyordu. Kendisini dizlerinin üzerine bırakırken yutkunmak çok zordu. Nefes almaktan vazgeçmişti zaten, yutkunabilse nefes alacakmış gibi geliyordu. Boğazına oturan yumru acıyı vücuduna hapsetmişti. Yumruyu geçebilen çığlıkları bütün evi doldurmuştu, sessizliği çığlıklarıyla bölmüş, gözyaşlarıyla nemlendirmişti. O sessizlik ömrü boyunca unutamadığı yoğun bir kalabalığa dönüşmüştü.