Ne dendiği hiç önemli değil, biri onunla konuşsun da. O zaman dünyada başka insanların da olduğu ve insanların birbiriyle konuştukları hatırlanıyor.
Ve belki bir gün ekmek ve kıtlıktan, açlık ve hastalıklardan başka şeyler de konuşulabileceğine dair bir umut doğuyor.
Marja, Finlandiya’daki kıtlıktan ve çok sert geçmekte olan kıştan kaçan binlerce insandan biridir. Ancak iki küçük çocuğu vardır ve kar insan hayatını gittikçe zorlaştırmaktadır. St. Petersburg’a ulaşmaya çalışırken yolda yaşadıkları şeylerle bu zorunlu göç onları ölüme yaklaştırır. Aki Ollikainen’in ilk romanı olmasına rağmen 2016 Man Booker Ödülü’ne aday olan ve Finlandiya Edebiyat Ödülü’nü alarak toplumsal gerçekçi romancılıkta bir yıldız gibi parlayan Beyaz Açlık, yokluk ve sefalet içinde, hava koşullarının ve coğrafyanın baskılarına dayanmaya çalışan bir annenin hayatta kalma ve çocuklarını yaşatma çabasını anlatıyor.
Roman o denli iyi yazılmış ve kurgulanmış ki okurken kendinizi karların arasında dolaşırken buluyor, açlıktan ötürü bedenini tam hissetmeyen ve ruhuyla bedeni arasında bir sınır kalmayan kahramanlar gibi hissediyorsunuz. Çekici tasvirleriyle, bireyin hikâyesini ve tercihlerini toplumsal yapıdan ayırmayan ustalığıyla, gerçek ve gerçekdışının iç içe geçmesiyle örülen anlatımıyla Aki Ollikainen çok sürükleyici bir romana, nitelikli bir esere imza atıyor.