Benlik, kişinin doğuştan getirdiği bir öz değil, bir imkandır. Bazen yitip gider gündelik meşgaleler arasında farkında bile olmadan, bazen böyle bir sorunun olduğu hatırlanmaz bile. Bazen ben’i olmak vebalı olmak gibi tehlikeli görülür, bazen üç beş kuruş kaybetmekten daha az dikkat çeker yitip gitmesi. Oysa benlik haline gelmek, varoluşun en yüce ereği (telos)’dir.
Kişi kendi benini varoluşun olasılıkları arasından seçer, özgür irade ve eylemleri ile kendi benliğini oluşturur. Varoluşun sürekliliği ve değişkenliği, ben’i olup bitmiş bir şey olarak bırakmaz; ben olmak sürekli kendini yineleyen bir ödevdir. Kierkegaard bize şunu söyler: Karşısında *ben* olunan varlık, benliğin ölçütüdür. Çoban koyunları, tüccar müşterileri, kral halkı, efendi köleleri karşısında ben olur; bunlar alt düzey benlerdir. Ölçüt Tanrı olunca benlik nasıl da sonsuzlaştırır!