Doğduğumuz andan itibaren kendimizi sevmekle başladı hikayemiz… Çocuk olduk, etraftaki her şeyi sevmekle devam etti… İnsanları, insan olmayanları, çiçekleri, böcekleri (en çok uğur böceğini) cansız olan oyuncakları da…
Biraz büyüdük; ilk kendimizden vazgeçtik. Sonra çevredekilerle başladı savaşımız…
Kendimizi tanımaktan korktuk. Kendimizi tanısak bilirdik ki, sorumluluk alacak, iyileri kendimiz üstlenirken; kötülerden sorumlu tutacağımız kimseyi bulamayacaktık… Kaçtık, kaçabildiğimiz kadar… En büyük savaş ben ileydi, kırgınlık, öfke de… İşte bu sebepten istedim ki; kapaktaki ayıraç Aynalı Baykuş sizin yol haritanız olsun…
Kitabı elinize aldığınızda, öncelikle aynada kendinize bakın; ister madde olan güzelliğe, ister iç güzelliğinize... Gördüğünüz suretle barışın istedim. Baykuş da rehberlik etsin size; görmediklerinize, duymadıklarınıza…
Bilgeliği geçsin fikirlerinize, ruhunuza…
Birbirimizi ve ile değil, ile ile seveceğimiz Aşk’lar yaşamak nasip olsun... Ve’de bireysellik varken, ile’de birbiri içinde kaybolmak vardır…