Gözyaşlarınız yağmur olup, yaşadığınız şehrin üstüne yağmaya başladıysa, o limandan demir alma vakti çoktan gelmiştir.
Sıla, nahif yüreğinde biriktirdiği yağmurlarıyla birlikte; anılarını, yorgunluklarını, hayal kırıklıklarını en çok da canının parçası kızını, yaşadığı şehirde bırakıp gidiyordu. Belki de yağmur yağan şehirden kaçarken, fırtınalı denizlerde boğuşacaktı ama aşk zaten böyle bir şey değil miydi?
Sıla’yı olgun bir kadın haline getiren; yılların verdiği yaşlar değil, hayatına davet ettiği insanlardı.
Yorgun bir yüreği, ancak onun kadar yorgun bir yürek anlayabilirdi. Çünkü ancak vefanın kollarında, sevgiyle sarılabilirdi yaralar.
Hayatın çizgisinde, kaderine karşı duran bir kadının yüreğinden akan gözyaşlarıydı, satırlara dökülen… Vefa, masalımsı bir dünyada Sıla’nın pamuklara sarıp sakladığı serseri aşkının, yağmur yüklü pembe bulutuydu.
Kim bilir belki sen de bu masalın bir köşesinde kendi hayatını bulacak, Sıla’yla birlikte aynı gemide, sevgiye doğru yol alacaksın…
Ve sevgili dostum eğer sen de seksenli yılların o zarif ruhunu kalbinde taşıyorsan, bil ki bu romanda yollarımız mutlaka kesişecektir.
AYLİZ FİLİZ