İki gün önce bir kartona “beni umutsuz bırakma” yazıp çalışma masasının dayandığı duvara asmıştı. Onu da fark etmemişti evdekiler.
Yatma saati geldi. Büyük kızı Berra odasına giderken annesinin bulduğu masadaki dolma kalemi gördü. Aldı, şöyle bir baktı. O sırada duvardaki yazı ilişti gözüne. “Anne, bu ne ya!” diye sordu. Handan, bu kalemi yolda bulduğunu anlattı. “Bundan sonra bütün hikâyelerimi bu kalemle yazacağım. Hikâyelerimde umuda gereksinmesi olan insanları yazdım hep. O gördüğün `beni umutsuz bırakma` yazısı da o insanların çığlığıdır.” dedi.
Bir sessizlik oldu. Berra hiçbir şey demeden odasına gitti. Duyduklarına çok sevindi dolma kalem. Artık bundan sonra umudun sesi olacaktı. Verilen mahkeme kararlarına imza atmak için kullanılmayacaktı. Ne çok canı yanmıştı. Bir dilim baklava çaldı diye bir çocuğa yedi buçuk yıl ceza verilmişti. O karar imzalanırken paramparça olmak istemişti. Birden aklına geldi. Ya idam cezası kaldırılmış olmasaydı. Ya bir idam kararı kendisiyle imzalansaydı. O kararla birlikte kendi de kırılacaktı.