Bugün kahpe bir kurşunla babasının kanı toprağa düşmüştü. Belli ki toprak kana susamıştı. Oğuz’dan boşalan kanlar topraktan oluşan küçük bir çatlaktan derinlere doğru akarken, bir başka küçük çatlaktan etrafa hafif hoş insanın ruhunu okşayan lakin bir kekik mi, bir portakal çiçeğimi olduğu tam anlaşılmayan kokular etrafa yayılmaya başlayınca, önce topraktan gelen kokuyu derin derin ciğerlerine çekti sonra başını babasının göğsüne koydu. Oğuz’un sarı gömleği kadife çiçeğine dönmüştü. Dılocan için için ağlarken arada bir mırıldanıyor fakat sesini dışarıya duyuramıyordu.
Artık gökyüzünde depremler, yeryüzünde volkanlar patlasa duymuyordu, sadece babasını duymak istiyordu ve kendi hücreleri duyacak ve hissedecek kadar.